Image Detail

Bizi Facebooktan Takip Etmek için Sayfamızı Beğenin

<>

Sohbetin Kalbi Seher Yıldızı:)

Hızlı Okuma Tekniği ve Öğrenme Sanatı

HIZLI OKUMA NEDİR?


Hızlı okuma alanında Yirminci yüz yılda ilim ve teknolojide büyük gelişmeler oldu. Yirminci yüzyılın ikinci yarısından sonra da bilgisayar hayatin her safhasında devreye girdi.
Bilgi çağı ve bilgi toplumu kavramı ortaya çıktı. Bilgi toplumu oluşturmanın yolu da, okumaktan geçiyordu.
2. Dünya Savaşı sırasında Alman hava kuvvetlerinin (Luftwafe) uçakları Londra’yı bombalıyordu. Bu esnada İngiliz ve alman uçakları birbirine karışıyor; İngiliz gözetleme kulelerinde görev yapan gözcüler düşman uçaklarını kendi uçaklarından ayırt etmekte zorlanıyorlardı. Eğer tehlike varsa uçaksavar nişancılarının halkın sığınağa gitmesi için alarmı zamanında vermesi gerekmekteydi.
Gözlemciler, çok defa amblemlerinden tanıyabildikleri uçakları zamanında fark edip dost mu düşman mı olduklarını ayırt etmekte gecikiyor bu da çok önemli kayıplara neden oluyordu. Aynı yıllarda gözün çevikliği üzerinde çalışan ABD Ohio Üniversitesinde Dr. Renshaw takistoskop denilen bir alet geliştirmiştir. Bu aletin merceği saniyenin 1/25, 1/50, 1/100’ü hızında açılıp kapanarak çeşitli görüntüleri gözü yansıtmakta ve çevikliğini kademe kademe arttırabilmektedir. Pilot, nişancılar ve gözetleme kulesi görevlileri Dr. Renshaw “çevik görme” eğitimlerinden geçtiler. Böylelikle bombardıman uçakları çok daha erken fark edildi.
Böylelikle pilotların reaksiyon hızları artıyor, gözcüler halka daha çabuk haber verebiliyordu. Eğitimin başarılı olduğu görülünce ABD, kara ve deniz kuvvetlerindeki ilgili personeline de çevik görme eğitimleri verildi. Önceleri çevik görme çalışmaları olarak başlayan bu işlem 1950’li yıllarda insan beyniyle ilgili bilgilerin birleşmesiyle eğitimciler tarafından anlayarak çok hızlı okuma eğitimi olarak geliştirilip sistemleştirilerek okullarda uygulanmaya başlandı. Yapılan araştırmalarda bilginin en az yüzde sekseninin okuyarak elde ettiği tespit ediliyordu.
Çok okumak için buna bir çare bulmak lazımdı. Bu da hızlı okuma tekniklerini geliştirmekte bulundu. Amerika ve İngiltere de üniversiteye kadar, öğrenimin her safhasında kurslar açıldı. Öğrenciler, iş adamları, yöneticiler, politikacılar bu kurslara devam etmeye başladılar. Böylece batıda hızlı okuma yaygın hale geldi. Türkiye’de hızlı okuma olayı daha çok yenidir. Hızlı okuma gözümüzün kaslarını eğitmeyi, gözümüzün çevik görmesini, görme alanını genişletmeyi, okurken satırların üstünde serseri gibi dolaşan gözümüze daha etkin bir şekilde ritim kazandırma ve bütün bunlar ile görme artı algılama uyum sağlamayı amaçlar. Önemli olan hızlı okumak değil, isterseniz ışık hızında okuyun. Hiçbir anlamı yoktur.
Bu eğitimin temel hedefi daha hızlı ve etkin görme ve algılamadır. Kısacası bu program görsel algılama düzeyimizi geliştirerek okuma, algılama, anlama düzeylerimizi yükseltmeyi hedefleyen farklı bir teknik beceridir. Bu beceriyi herkes gibi siz de kazanabilirsiniz. “NLP İLE HIZLI OKUMA” (CEMAL KONDU) ARESKİTAP 2005 ALINTIDIR

Hipnoz ve Hipnoz Yöntemleri Hipnoz, yapay hareketlerle meydana getirilen bir ruh halidir. Başlıca karakteri, sadece, bu hal sırasında arzu edilen herhangi bir telkinin yerine getirilmesidir. Bu fikir yavaş yavaş hazırlanıp ortaya çıkmıştır. Dupau, Durand (de Gros), Joly gibi araştırıcılar, deneklerin uykudaki görünen irade azlığını, taklit ve baş eğmeyi ve kendilerinde oluşturulmuş fikirlere göre hareket eden denekleri tanımladılar. Diğer taraftan, kelime anlamının uyku olması sebebiyle hipnoz, genelde uyku ile özdeşleştirilmiştir. Aslında uyku, şuurumuzun nasıl değişik bir hali ise hipnoz da şuurumuzun daha değişik başka bir halidir. Uyanık halde, herkesin bildiği ve farkında olduğumuzu sandığımız bir şuur hali yaşamaktayız. Uykuda geçirdiğimiz zaman içinde ise pek farkına varmamakla beraber değişik şuur hali yaşadığımızı hissederiz. En azından rüyalarını hatırlayanlar, rüyaların, gerçek olarak kabul ettiğimiz kavramlardan hiç de farklı olmadığını kolaylıkla kavrayabilirler. Uyanık yaşam ile rüya arasında gerçeklik açısından hiçbir fark yoktur. Hipnoz, uyku hali olmadığı gibi bir uyanıklık hali de değildir.
Ancak, her iki hali de kapsayan komple bir kavramdır.
Hipnozun Şartları
1- Yetenek ve durum: Uyutulmak istenen kişinin sinir sistemi ve düşünme yetisinin özel bir haline, deneğin ani yetenek ve durumuna bağlıdır. Ani yetenek ve durumlara ters olan nevrastenikler, ruhsal çöküntüye uğramışlar, sararlılar, hipnotize edilemezler.
2- Yorgunluk: Ruhsal gerilimin düşmesi ile beliren bu hal, dikkatin devamlılığından doğar. Parlak noktalara baktırmak, derin dalma halleri, monoton sesler gibi uzun bir dinleme, dikkat çabasını sağlar. Dikkatin bir noktada toplanması ve devamlı oluşu ani zihin yorgunluklarını doğurur.
3- Heyecan: Heyecan çok defa büyük bir karışıklığı meydana getiren aksaklıklardan doğmuş doğal uyurgezer hallerinin çoğuna karışır. Başı şiddetle geriye çevirmek, enseye tokat atmak, başı sertçe sağa sola döndürmek suretiyle sersemletmek, bilinen heyecanlandırma ve zihinsel dengeyi bozma yollarıdır.
4- Eğilimlerin gelişmesi: Hipnozun meydana gelmesi için çökme anında, hipnotizmle terslik oluşturmayacak olan, her şeyi konuşmakta rahat bırakan ve kendisini hipnotize eden kişiyi dinleyen ve onunla konuşmaya izin veren eğilimlerin olması gereklidir. Önceden hipnotize edilmiş deneğin sonraki hipnozlarının kolay olması, bu durumun gelişmesiyle sıkı sıkıya bağlıdır.
5- Çökme: Hipnotik halin en gerçek nedeni çökmedir, bu ise normal kişisel şuurun, yani uyanıklıkta göz önüne aldığımız ama bu deneklerde kararsız dengeler halinde çökebilen ve heyecanla yorgunluğun etkisi altında kaybolan özel zihin halinin durması demektir.
Hipnozda önemli üç yöntem vardır: Bakış, Söz ve Düşünce Bakış: Hipnotik etkilerin çok önemli bir yardımcısı ve birçok ünlü hipnozcunun deneklerinde uykuyu oluşturabilmek için kullandıkları bir yöntemdir. Bakışın gerçek amacı, gözlerden çıkan manyetik etkileri düzenli, sürekli ve uzun süre devam ettirmektir.
Söz: Hipnotizmde gerçekten bir güçtür. Hipnoz yapan kişi, bu yolla deneğin beynine sokmak istediği fikirleri yollar. Bu bir fikir ya da hareket olabilir. Telkinde göz önünde tutulacak iki şey vardır; "sözlerin seçilmesi ve konuşma tarzı".
Düşünce: Hipnotik deneylerde bakış, söz kadar önemli olan düşünce, arzu edilen bir olayın olması için o yöne doğru yönelmesi ve ısrarla o nokta üzerinde tutulması anlaşılmalıdır. İnsanın zihin gücünün devamlı olarak bir fikir ya da davranış üzerinde durması, yoğunlaşması ve bunu şiddetle arzu etmesi, diğer zihinlere etki ettiği, bugün deneylerle açıklanmış ve müspet sonuçlar elde edilmiştir.
Etkili bir düşünce gücü için ilk şart, konsantrasyondur. Konsantrasyon yoluyla meydana getirilen güç o kadar kuvvetli ve o kadar şaşılacak olaylar ve etkiler meydana getirir ki, bugün bile insanlık bunları keramet veya birtakım mucizeler diye adlandırır. Hint fakirleri, İslam aleminin derviş ve şeyhleri, Tibet'in lamaları güçlerini konsantrasyondan ve psişik güçlerin yardımlarından almaktadır. Telepati, psikokinezi gibi psişik fenomenlerin, kendi kendine telkin ve hipnoz gibi kişisel çalışmaların dayandığı temel, konsantrasyon olayıdır. Hipnoz halinde yaşanan fenomenler ne kadar gerçektir ? Hiçbir gerçek yoktur ki, tam karşıtı da en az onun kadar gerçek olmasın. Bu açıdan bakıldığında her şey gerçektir. Gerçekler arasındaki fark insanların bakış açılarıdır. Önemli olan hangi pencereden ve nasıl baktığınızdır. Görüntüler, duygular, hisler bakış açılarına göre değişikler arz eder. İnsanlar aynı ortamlarda, aynı şartlara sahip etkilerde bile algılarına göre değişik tepkiler verir. Mesela, aynı şiddette verilen bir acı her insanda aynı şiddette hissedildiği halde, kişinin algılama farklılığından dolayı tepkisi farklıdır.
Kimi insan hiç sesini çıkarmaz, kimi sadece inler, kimi bağırır. İşte burada, acı aynı olmasına rağmen tepkiler farklı olduğundan izleyenler kendi algılarına göre farklı acılar yaşandığı ve hepsinin farklı şekilde acı çektiği kanısına varırlar. Aslında, acıyı yaşayan kişiler de acının aynı olduğunu bilseler dahi kendi algıları çerçevesinde o acıyı daha az veya daha çok yaşadıkları kanısındadırlar. Her halükarda ortadaki acı herkes tarafından farklı algılanmaktadır. Ancak bu durum acının tek olduğu gerçeğini değiştirmez.
Hipnoz fenomenlerinin gerçekliğini daha iyi anlayabilmek için bu kavrama bir örnek: Karşımızda hipnoz olabilecek on kişi olduğunu varsayalım.
1. Kişiyi uyutuyoruz. Uyandıktan sonra sağ eline bir ateş değdireceğimizi söylüyoruz ve uyandırıyoruz. Denek tamamen uyandıktan, uyanıklık haline geçtikten sonra sağ eline herhangi bir şey değdiriyoruz. O anda denek, gerçek bir ateş değmiş gibi acıyla kıvranacaktır. Deneğin yaşadıkları, hissettikleri gerçek bir ateşle sol elini yaktığımızda yaşayacakları ve hissedecekleri ile kesinlikle aynı olacaktır. Onun için sol elinin gerçek dediğimiz ateşle yakılması veya sağ elinin hayali olarak yakılması arasında gerçeklik bakımından hiçbir fark olmayacaktır.
Seyreden 9 kişi için ise algılamaları farklı olduğundan durum daha farklı değerlendirilecek ve hayali olarak kabul edilecektir. Ancak 9 kişide uyutulup 1. kişinin yaşayacağı deney onlara da aynı şekilde telkin edilirse, hepsi birden 1. kişinin elinin yandığını görürler. Herkes elin yandığını gördüğüne göre el gerçekten yanmış mıdır, yoksa yanma olayı sadece bir hayal midir? Sözü geçen 10 kişi için olayın gerçek olduğundan kesinlikle emin olabilirsiniz. Hatta yanma olayı o derece etkili olabilir ki, yanan sol eldeki kızarıklık, yandığı düşünülen sağ elde de oluşabilir. Bu durum için şöyle söyleyebiliriz; İlk gurup için gerçek olan algılar, ikinci gurup için sadece bir hayaldir. Ancak ikinci gurubun hayal kabul ettiği bütün o algılar, ilk gurup için tartışmaya bile mahal vermeyecek kadar gerçektir

  • Digg
  • Del.icio.us
  • StumbleUpon
  • Reddit
  • RSS

0 Yorum:

Yorum Gönder